25.10.10

BUNALTMAYA DEVAM...

Daha alttaki girdide hafta bitmeden 4 kuş vurdum diyordum ki o kuşların sayısı 6.5'e yükseldi. Pazar öğleden sonrasında sanki Doraemon beni çağırmış gibi Kadıköy'e doğru geçelim dedim Komakine'ye. Kendisinin sağolsun nefes alabildiği Pera'dan bile önce hayata merhaba dediği Kadıköy'de, hem pilaki hem de benim ıvır zıvırlarımı aramak için girmediğimiz delik bırakmamaya çalıştık. Kalabalıkları yararak ilerlediğimiz Kadıköy'de, arkadaşım hastaRuh tarafından "Oha lan, hediyeni almaya mı geldin?" bazlı gözüme sokulan bir torba, işte ilk ilahi işareti vermiş, torbanın içinden alttaki fotoğrafta solda görülen şişe şeklindeki şemsiye çıkıvermişti. Valla ben bu Japon-Çin işine sardırdıktan sonra arkadaşlar-canlar sağolsun nerde bir uzakdoğusal faaliyet ya da ıvır zıvır varsa ya haberdar ederler ya da alırlar. Pek mesudum yani. Şemsiyenin açık hali, ben bozulmasını istemediğim için internetten yürüttüğüm alttaki fotoda görülebilir.

İkinci hadise ise, artık umutlarımız yavaş yavaş tükenirken, eve dönmek üzere vapura doğru saptığımızda One Piece karakteri görüp yaklaştığım bir elektrikçinin vitrin önünde sallanarak bana göz kırpan ışık enerjisiyle hareket eden Doraemon oldu (En üst fotoda sağdaki). İşte yukarıda değindiğim buçukluk da tam da burada ortaya çıktı. Zira Doraemon'un kutusunun üzerinde bikinili Shinchan görmek mümkün.
Ben hayatımda bir hafta boyunca hiç bu kadar sevindiğimi bilmem sevgili dostlar. Neredeyse hayata umutla bakmaya başlayacağım yani, o derece! Yine de Doraemonları yeterince tükettiğimi düşünüyorum. Uzunca bir süre rahatsınız yani. Haydi bakalım. Yeni takıntılara yelken açalım...

21.10.10

GODFREY HO GURURLA SUNAR: GOFREDO

Kısa süre önce sevgili Komakine bana mükemmel bir haber ulaştırdı. Aldığı duyumlara göre Godfrey Ho Türkiye ile bir anlaşma imzalamış, yeni bir ürününü yıllar sonra ülke topraklarına sokmaya hazırlanıyormuş. 80'li yıllarda en çok kasıp kavurduğu ülkelerden biri olan Türkiye'den zamanında öyle ekmek yemiş ki, şimdi minnetini göstermek için güzel bir yol bulduğunu düşünüyormuş. Mevzubahis ürün 'na' işte budur;




Hahaha demeden evvel şunu düşünün, bu adam nice gençlerin sebebi oldu zamanında. Şimdi de bu abur cuburla genç dimağları ele geçirmeye mi çalışıyor acaba? Çok pis şüphelendim. Bu konuyu araştırmaya gidiyorum...

Başka bir eften püften konuda da görüşmek üzere...

SON BULUNTULAR

Bir hafta içinde 4 kuş vurdum. Önce cadde üzerinde dandik bir takıcıda Doraemon anahtarlık.

Sonra Doraemon bereketli pazarda çakma kaleydeskop. Aynı gün eve dönerken bir kırtasiyenin vitrinine asılmış Doraemon ve Shinchan kalem. Nerden baksam bereketli bir hafta oldu.



Not: Fotoları bilerek bulanık çekiyorum. Nazar değmesin diye! :-p

12.10.10

SON YAZILARDAN BİR KUPLE

Geçtiğimiz süre zarfında Tersninja'da yayınlanan yazılarımdan bir demet.

Ölümsüz samurayların animesi; Mugen No Jûnin/Blade of Immortal
http://www.tersninja.com/kiliclarini-kanla-yikayanlar-blade-of-immortal/









Ergen bir vampir animesi; Hitsuji No Uta/Lament of Lamb
http://www.tersninja.com/kana-susamis-ergenler-lament-of-lamb/







Absürtlüğü ele almış son dönem bir süper kahraman hikâyesi; Dai Nipponjin/Big Man Japan
http://www.tersninja.com/it%e2%80%99s-easy-when-youre-big-in-japan-a-k-a-sen-oyle-san/








80'lerin bağrından kopup gelmiş 1.sınıf bir b-filmi; Robot Ninja
http://www.tersninja.com/gelecegin-super-kahramani-geldi-haanim-robot-ninja/

10.10.10

...AND YOU CALL YOURSELF A NINJA?


Ninja ve kung funun suyunu çıkarmaya oyunlar üzerinden devam ediyorum. Daha önce bir ya da iki kez takıldığım dandik ninja-samuray-kung fu oyunlarından bahsetmiştim blogun bir yerlerinde. Hazır yeri gelmişken son birkaç aydır obsesif bir şekilde oynadığım bir oyundan söz edeyim.


PSP ekolünden gelen biri olarak, her şey erkek arkadaşımın Nintendo DS’ine el koymamla başladı. Tamamen ritme dayalı Rhythm Paradise adındaki bir oyun bünyemde öyle bağımlılık yarattı ki, adeta tehdit edercesine el koyduğum (abartıyorum tabi ki) DS’i zimmetime geçirmek için gerekli kanuni hazırlıklara da başladım. Oyunun ne firmasını biliyorum ne de hakkında başka bir şey. Şu durumda önemli de değil zaten. Her biri içinde 5 adet bölüm barındıran toplam 50 küçük oyuncuktan oluşan bu görünüşte dandik, oynayışta müthiş zevkli oyunun içinden bizim konumuzu ilgilendiren bölümleri sizler için ayıkladım. Yıllık iznimin yaklaşık 5 gününü kendisine ayırmama neden olan RP’yi, yalnızca bitirmenin yetersiz kaldığını, mükemmele ulaşmak için kendini tekrar tekrar oynatma başarısını gösterdiğini de belirttikten hemen sonra kısa kısa bölümlerden bahsedeyim.

1. DOG NINJA
Resimlerde görülen tilki benzeri köpek ninja, sırtını kameralara dayayarak önüne gelen bilimum sebzeyi ve ıvır zıvırı, kılıcıyla ortadan düzgün bir şekilde müzik eşliğinde ikiye ayırmaya çalışıyor. Kendisi ortadaki resimde brokoli ayıklarken kameralara poz vermiş.
2. Aralara kaynamış ikinci oyunumuz KARATE MAN. Bu abi de son derece romantik bir şarkı eşliğinde, yağmur altında üzerine üzerine gelen kutulara ve son kertede fıçı içinde büyük bir tehlike arz eden bombaya yumruk ve tekme atmakla yükümlü. Kendisini, başarılı olamadığı zaman ufka bakıp ağlarken görmek olası.

3. KARATE MAN'in ikinci ve daha kazık versiyonu. Hemen hemen aynı şeyleri daha hızlanarak yapıyoruz.


4. İşte en sevdiklerimden MUNCHY MONK. Elimize hazır biri çörek vermişken, ziyan olmasın diye fire vermeden yemeye çalışıyoruz.
5. MUNCHY MONK 2. Açlık durumu devam eden keşişimiz çörekleri birer, ikişer ve üçer olmak üzere hızlı bir şekilde orkestral bir şarkı eşliğinde mideye indirmeye çalışıyor. Ne diyoruz; Afiyet olsun.


Olumsuz altyazılı olan fotoğraflar, oyunda başarısız olunca çıkanlar. Başarılı olduğumuzda elbette daha farklı versiyonlar çıkıyor ama takdir edersiniz ki bir yandan oyunu oynayıp bir yandan fotoğraf çekmek pek mümkün değil. Utançla kendime aşağı resimdeki soruyu sormak istiyorum. Ama cevap açık kalsın...
Bu anlattıklarımın dışında yani ana oyunun dışında, küçük oyunlar da var. Onlardan bir tanesi tahterevalli üzerinde denge kurarak, dengeyi bozmak için yukardan fırlatılan karpuzu vs. ikiye bölmeye çalışan bir samurayın eğlenceli oyunu. Böyle ufak tefek süprizler de barındırıyor oyun.
Şimdi ben bu oyunu yalayıp yuttum dostlar. Ama Japon versiyonun farklılıklar içerdiğinin ayırdına vardım. Onun için ben oyunu karıştırmaya o taraflara doğru giderken kısa süre içerisinde Godzilla Unleash oyununda buluşmak dileğiyle diyorum.

8.10.10

HELLO KITTY HUNTER

KANDIRDIMMMMM!!!

İçten içe yazmadan duramayacağımı biliyordum zaten. Bitiriyorum deyip takribi 1 hafta sonra buraya geri dönerek ne kadar dengesiz biri olduğumu ispatlamak istedim sadece. Tabii hafta içinde aklıma gelen gereksiz bir fikri de burada paylaşmak için müthiş bi istek duydum yalan değil. Bazen kendimi çok sıkıyorum sanırım, yani bu blog sadece uzakdoğu filmlerine adanmış gibi bi izlenim verdiğinden, geleni gideni çok rahatsız etmek istemiyorum ama düpedüz saçmalıyorum. Zira burası benim bölgem, her istediğimi yapabilme özgürlüğüm olmalı öyle değil mi? Saçma bir demokrasiye (siz sırf ninja-kung fu için bloğa girenler, sizlere sesleniyorum) ne zaman kurban ettim ki burayı? Çoğunluğa ve her türlü sosyal ortama karşı olan bünyem silkinip kendine geldiğinde işte böyle geri dönmek gerektiğini düşündü. Aramızdan ayrılanlar olduysa selametle.

Gelelim yeniden dönme fikrimin çıkış noktasına. Bilenler bilir benim en dandiğinden Japon anime karakterlerinin Türkiye'deki made in china yapımları koleksiyonum var. Bunların başında da Doraemon geliyor. Yandaki araki bulaki butonundan aratırsanız geçmiş yazılarıma ulaşabilirsiniz.
Aşağıya bir göz attıysanız bugünkü mevzumuz Hello Kitty. Japon menşeili bu karakter çok çok uzun yıllardır zaten hayatımıza sinsice süzülmüştü. Kişisel olarak benim çok fazla ilgim de yoktu aslında Hello Kitty'ye çünkü odun bir dişi insan olarak bana hep sevimli kız triplerini hatırlatmıştır. Ama işte işler nasıl tersine döndü hep beraber görelim.

Efendim utançla söylüyorum ki benim haddinden fazla Hello Kitty'li pijamam var. Ama hiçbirine 5 kuruş para vermemişdir yalan olmasın. Hep ablam ve yeğenim tarafından hedayi aka hediye olarak aldığım bu takımlar ne yalan söyleyeyim hoşuma gitmek ne demek, ölüp bittiğim pijamalarımdandır. (Konuyla çok alakası yok ama Süngerbob çarşafım bile var benim...) İşte böyle saftirik bir şekilde ne giydiğimin farkında olmadan takılıp giderken, yüce insan cani'Komakine tarafından 'kiti' takma adını alınca ufak çaplı bi aydınlanma yaşadım ve geçtiğimiz Fatih Çarşamba Pazarı'nda Hello Kitty avına çıkmaya karar verdim. Fotoğraf çekerken açık ve seçik rahatsız olan bendenizi sevgili iş arkadaşlarım kamufle ettiler sağolsunlar. Laf maf yemeden görevimi tamamlamış oldum böylelikle.

Asıl amacım, oranlarından şaşmış ucubik Hello Kitty'ler bulmaktı ki kısmen amacıma ulaştım sayılır. Özellikle daha aşağılarda beyaz bir süveter üzerine işlenmiş ucube Hello Kitty ve ahşaptan bir tokanın üzerine oyulmuş tipi kayık Kitty favorilerim oldular. Fotoğraflara daha dikkatli bakan gözler gerçek kedi vücudu üzerine yerleştirilmiş Hello Kitty kafası ya da cüzdan üzerine yazılmış Hello CAT yazısı gibi tuhaflıkları görebilirler. Daha çok çocuk giysileri üzerinde görülebilen Kitty, ayrıca pijama ve toka piyasasına ele geçirmiş gibi.

Sanrio (Hello Kitty'nin firması) bu malları görse ne der? Korsana karşı nasıl savaş açmıştır gibi meraklarım var ama zamanla bakalım.
Not: Hah, şimdi Hello Kitty'ye alıştın da ne oldu? Odunluğun gitti mi diye soran olursa, selam ederim, başka da şey demem...


























Boş işler bunlar...